2 Mart 2015 Pazartesi

6x7=42

Bir gün geri döndüğümde saçlarım beyazlamış, göz altları şişmiş, kilo haylice olmuş, evli barklı ve doğduğu yerde değil de doyduğu yerde yaşayan biri olarak geri döneceğim hiç aklıma gelmezdi. Burada blokspor'un ne güzel hayalleri varken, bir facebook, bir youtube olabilirliği mevcutken kendi sessizliğine bırakmak da hiç olmadı aslında. Buralar ilerde çok değerlenecek diyebileceğim bir varlık hala benim için blokspor. Evet değerlenecek bir gün, buralar bir frp karakteri kadar hakkettiğini alacak. Konya'da 250 saatlik uçuş kariyerimi, yüzlerce tüp torakostomi ve yüzlerce torakotomiye bıraktı artık bu akademik hayat. Blokspor ile buluşmamız biraz da bu yüzden gecikti. Paramedikal bir yazı görmez oldum. Ne Grange'lar kaldı, ne de Ahmet Ümit'ler. Kitapçıda gördüğüm Ahmet Ümit kitaplarının artık hangisini okuduğumu bilmiyorum, hepsi yabancı. Ve çalışma ofisimde masanın üzerinde duran Microsoft FSX. Balıklar daha çok konsantrasyon gerektiriyor, Microsoft FSX'ten. Dün 1 balık daha veda etti Survivor'a. Tam bir konsantrasyon ile balıkların karakterini saptamaya çalışıyorum. 2 vatoz ve 7 yunus var koleksiyonumda. Tabi 3-4 günde bir suyun temizliği için su dengeleyici, metilen mavisi, flora düzenleyici de içinde olan 4-5 ilaç koyuyorum suyun içine. Ona rağmen balıklarda istediğim verim ve enerjiyi alamıyorum. Hayırlısı. O zaman bu topraklara özgü bir dille selamlıyorum sizi, hoşgeldiniz çünkü hoşa geldiniz...

8 Ağustos 2011 Pazartesi

Ben Bissüre Yohum

Malum nedenlerden ötürü ben bi'süre yohum. Malum nedenler diyerek bir gizem, bir şaibe katmaya çalışsam da nedenim beni ilgilendirir, seni ilgilendirmez sevgili blogger takipçisi. Bu yazıyı "cafe anatolia'dan ay düşünce'yi dinlerken yazıyorum. Hatta sen bu yazıyı okurken ben muhtemelen bilgisayar başında olmayacağım. Artık internet benim için bi'süreliğine bitmiş olacak. Şarkıyı bilsen ne diyor bu adam diye düşünmezsin de. Aslında buralarda yoh olmamın şarkıyla da ilgisi yok. Biraz hüzün katıyor o kadar... Üç noktamı da koydum artık gitme zamanı... Ben bi'süre yohum artık... Burhan abiye selamlar...

1 Ağustos 2011 Pazartesi

Antalya ve Sıcak

Bi gün bu 2011 yazının patlayacağını tahmin etmiştim de ne zaman olacağını kestirememiştim. İşte tam da o patlama anlarını yaşıyoruz şu güzelim Antalya'da. Aslında çok sıcak diye hiç de yakınmaya gerek yok, hava çok nemli hepsi bu. Her şey bu kadar basit. Basit olduğu kadar da büyük. Neyse ben daha fazla bir şey yazamayacağım zaten. Kurbağa kadar nemli olan derim solunumda bana hiç mi hiç fayda sağlamıyor. Bu çok yorucu bir şey şu havada. Haydi geçmiş olsun...

27 Temmuz 2011 Çarşamba

Planlı Yaşam

Bir gün güzel günlerin geleceğinin hayaliyle yaşıyoruz ama her seferinde yeni güzel hayaller çıkıyor. Önce üniversite hayali, sonra yüksekten uçmalar, sonra biraz daha gerçekçi planlar, daha sonra sınavlar gerçeğine toslama, daha da sonrası sınavlara hazırlanmanın içinden çıkılması güç sıradışılığı. Her level atlayışta hep bir final scene çıkıyor karşımıza. Bazı dandik atarilerde Mario oyunu hiç bitmezdi, aynı onun gibi. Nedir arkadaş bu yoğunluk. Temmuz bitmek üzere, daha sabahları iki saat fazla uyuma dışında kendime adam akıllı dinlenme payı bırakmamışım, şöyle sabahları bol sucuklu sahanda yumurta hazırlayıp kolesterolü tavan yaptırmamışım, bu yazı da böyle böyle geçirmişim saymışım. Şöyle arabaya atlayıp camlar full açık, sahilden Ege, Marmara gezmemişim, teypten de son ses Alexandra Stan'den "Get Back" çalmamışım. Ha biz kaşındık o ayrı. Kaşınma demişken bikaç haftadır ara ara ataklar halinde gelen hapşırma ve kollarımda kaşıntı şikayetlerim var. Bu atopik halim gittikçe artış da gösteriyor, bakalım sonu ne olacak. Crebros'la idare ediyorum şiddetlenince. Başka preparat isminde bir ilacı bazı arkadaşlara öneriyorum ama farkı yok ikisi de aynı reseptörü blokluyor. Korkulacak tek yanı gebelik kategorisi C!! Neyse ki amacım akıllarda hiç soru işareti kalmasın. Kalmasın da soru işaretleriyle biten cümlelerden oluşan kitaplar bizi bekler sevgili bloggera gönül veren gönül dostları. Bakalım yarın hapşırıksık aksırıksız bir gün geçirebilecek miyim..güzel bir gün... ;)

25 Temmuz 2011 Pazartesi

Rafet ve Akşam Esintisi

R. E. R.'nın müziğini sevmekle sevmemek arasında gidip geliyorum. Muhtemelen ruh durumumla ilgili bu, aslında kesin onunla ilgili. Önceki kasetlerini pek sevmezdim ama son iki üç kasetini dinledim de adam dokunuyor, böyle teline basıp basıp nasıl ses gelir acaba diye bekliyor. Sesini uzatarak titrettiği yerlerde sizin de içiniz titriyor gibi geliyor. Ha şunu da söylemeden geçmeyeyim, gündüz arabada radyoda çalsa kanalı değiştiririm, vites küçültür hızımı biraz daha artırırım, hiç dayanamam. Ama o gündüz olur, şimdi güzelim Antalya'nın temmuz akşamında pek de şahit olunmayacak güzellikteki esintiyle çok iyi gidiyormuş. İyi kaçıyormuş gibi oldu ama gidiyor adam ya akıyor resmen. Ruh durumu bu işte ne yapacağı belli olmaz. Bir gün akar bir gün durulur. Durulunca rafet dinler, akınca namık. Biraz ota konmakla konmamak gibi, biraz sıcakla esinti gibi,  ya da SVT ile VT gibi. Çok uzattım, ben keyfe devam...

24 Temmuz 2011 Pazar

Antalya ve Bira

Antalya değişik bir şehir. Bugün kuzenle iki üç bira içelim dedik cipslen beraber. Öncesinde dökümleri alabilmek için dışarı da çıkmamız gerekiyor haliyle. Antalya'da da bu mevsimde dışarı çıkmak akıllı işi değil. 200 metre yürüyeceğim diye yarım kilomu vermişimdir. Neyse gittik dökümü tamamladık, biranın keyfine vardık. Verdiğim yarım kiloya karşılık 3 kilomu geri aldım. En çok ona sevindim zaten, devir kaybetme devri değil. Kaybetme de demişken zamanı da hor kullanmamak lazım. Örneğin ismini burda zikretmek istemiyorum ama F...b.ok diye bir site var, inanılmaz zamanımı alıyor. Benim gibi düşünen de 100 bin milyon kişi bulabilirim, hatta üstüne bir bira bile alabilirim. Bu arada bir şarkı iddiasıyla bir bira bile kazanmışlığım vardır. Şarkının ismini de burdan paylaşayım da belki bir yerlerde duymuş da adını bilmiyorsanız yardımım olur. Emmanuel Santarromana'nın Metropolitan'ı. Müziği Balkan halk ezgisi, güzel şarkı, şu anda onu dinleyerek yazıyorum ve biraz da reklam kokan hareketlerde bulunuyorum. Aslında bulunmasam ben yoh olsam iyi olacak.Bu şarkıyı f..e.ook'tan paylaştım, sonra en az yirmi kez dinledim. Zamanı kaybettim oracıkta. Bira iddiamı kazandım ama. Şimdi de buralarda yoh olmak istiyorum, gittim...

23 Temmuz 2011 Cumartesi

Sosyal Hayat ve Yestus

Aslında dersaneler çok garip ve bir o kadar ilginç kurumlar. Okul yok dersane var sanki. ya da dersane herkes için sosyal bir ortam olmuş. Ya da ne bilem ben. Dersane çıkışı bir süre bekledik bugün bir arkadaşla da ordan girdim bu konuya. Eskiden daha doğrusu öss hazırlığı zamanlarında dersane çıkışları, lise çıkışları beklenirdi. O kadar okul okuduk, hala okuyoruz, dersane çıkışı bekliyoruz. Biraz daha kassak internet kafeye kantır oynamaya gidilir, o kadar ya o kadar. Kasmadan pes'e de gidilir şimdi ama kantır lisede olan bir mevzu yahu. Şimdi dersanelerle dışarıda beklemenin ilgisi nedir bilmem, onu da sen düşün sevgili okur. Okur da ne okur ya, bu "okur" kelimesi muhtemelen "yazar"dan sonra türetilmiştir. Çünkü çok havada kalıyor, eğreti duruyor. bloksporun %67'lik ABD vatandaşı okurlarını düşünerek bu yazıyı İngilizce yazsam hatta Amerikan ingilizcesiyle yazsam baya göze girerim o memlekette ama benim ingilizce'nin nefesi yetmeyebilir. İngilizce demişken dün bir japon çiftle geçen diyalogumu aktarayım. Dersaneden çıkmışım, kaldırımda yürürken bir çift bana doğru yaklaştı. Çekik gözlü olunca Japon olduğunu düşündüğüm (belki ABD'de yaşayan kırgız türk'üdür orasını bilemem) çift aynı anda "sea life??" diye sordu. (biz Cumhuriyet meydanındayız bu arada) Ben de ÜDS notuma güvenerek "you can't go by walking" dedim. "Bus number?" diye kadın sordu bu sefer, o anda aklımdan zaten yüzbin tane mesele geçiyor, sorulacak bi otobüs number kalmıştı. O milisaniyeler içinde ingilizce çekimler, phrasal verbler filan neler neler geçti aklımdan anlatamam. Bu arada turistlerle aramızda sessizliği koruyoruz, düşündüm düşündüm, sonra "i don't know it which is went to hotel" dedim gibi geldi. Çift benden sessizce, hiç birşey demeden uzaklaştı. Ben de onlara sealife'a yürüyemeyeceklerini söyleyerek yardımcı olmanın gururuyla yoluma devam ettim. Dersanelerin hayatımıza kattığı sosyallik işte...